Beyin Tümörleri, Çeşitleri, Belirtileri, Tanı ve Tedavi Yöntemleri
- Beyin Tümörleri, Çeşitleri, Belirtileri, Tanı ve Tedavi Yöntemleri
- Yüzeyel Metastatik Beyin Tümörleri
- Derin Metastatik Beyin Tümörleri
- Kafa Kaidesi Tümörleri
- Posterior fossa tümörleri cerrahisi
- Köşe Tümörleri Cerrahisi
- 3. Ventrikül İçi Beyin Tümörleri
- 4. Ventrikül İçi Tümörleri
- Kafatası kemiği / saçlı derinin basit tümöral kitleleri
- Konveksite tümörleri cerrahisi
- Servikal intramedüller tümör eksizyonu
Beyin Tümörleri, Çeşitleri, Belirtileri, Tanı ve Tedavi Yöntemleri ile ilgili hazırladığımız bu içeriğimizde, Yüzeyel Metastatik Beyin Tümörleri, Derin Metastatik Beyin Tümörleri, Kafa Kaidesi Tümörleri, Posterior Fossa Tümörleri Cerrahisi, Köşe Tümörleri Cerrahisi, Kafatası Kemiği / Saçlı Derinin Basit Tümöral Kitleleri, 3. Ventrikül İçi Tümörleri, 4. Ventrikül İçi Tümörleri, Konveksite Tümörleri Cerrahisi, Servikal intramedüller tümör eksizyonu konularına yer verilmiştir.
Yüzeyel Metastatik Beyin Tümörleri
Metastatik beyin tümörleri , tümörün beyne vücudun başka bir bölgesinden yayılarak oluştuğunda verilen isimdir. Yüzeyel olan metastatik beyin tümörlerinde ise beyin tümörünün bulunduğu bölge beynin dış yüzeyidir. Metastatik beyin tümörleri, beyin tümörü tipleri arasında en sık görülen tiptir. Diğer tüm beyin tümörü tiplerinin tamamından daha fazla görülen metastatik tip beyin tümörleri otopsi çalışmalarına göre kanserli hastalarının %20-50’sinde görülmektedir.
Metastatik beyin tümörüne en sık neden olan kanser tipleri kadınlarda meme kanseri ve erkeklerde akciğer kanseridir. Metastatik beyin tümörleri genellikle başka bir bölgedeki kanserli hücrelerin kan yolu ile beyne ulaşması sonucu meydana gelmektedir. Kana karışan kanserli hücreler beyne kadar ilerleyip o bölgede yeni kanserli hücrelerin oluşumuna sebep olurlar. Bu nedenle metastatik beyin tümörleri en sık beynin daha çok kan dolaşımı bulunan bölgelerinde ortaya çıkarlar.
Metastatik beyin tümörleri çoğunlukla birden fazla sayıda ortaya çıkmaktadırlar. Bu doğrultuda metastatik beyin tümörlerinin tedavisinde hangi yol izleneceği metastazların sayısına, boyutuna, bulundukları bölgeye göre planlanır. Metastatik beyin tümörleri temelinde anormal derecede büyüyen ve çoğalan kanserli hücrelerden oluştukları için beyin içinde kapladıkları alan kafa içi basıncın artmasına sebep olur.
Bu nedenle metastatik beyin tümörlerinin belirtileri kafa içi basınç artışının belirtileri ile benzerdir. Bu belirtiler bulantı, kusma, görme bozuklukları, beynin etkilenen bölgesine göre vücudun farklı yerlerinde güç kayıpları, karıncalanma, duyu kaybı ve bazı durumlarda nöbet geçirme şeklinde sıralanabilir. Özellikle kanserli olan bir hastada bu tip belirtiler ortaya çıktığında hızlı bir şekilde doktora başvurulmalı ve gerekli tetkikler yapılmalıdır.
Metastatik beyin tümörleri tespiti yapıldıktan sonra tedavi sürecinde hastanın durumuna bağlı olarak kemoterapi, radyoterapi, cerrahi ya da bu tedavi yöntemlerinin kombinasyonları kullanılabilir. Metastatik beyin tümörleri kısa sürede tedavi edilmediği takdirde çok ciddi hayati riskler oluşturmaktadırlar. En sık kullanılan tedavi yöntemi ise radyoterapidir.
Radyoterapide tümör hücrelerinin büyümeleri ve çoğalmaları radyasyon vasıtasıyla durdurulur ve bu hücreler harap edilerek tümörün küçülmesi sağlanır. Kanserli hücre tipine bağlı olarak radyoterapinin etkinliği değişmektedir. Kimi kanser hücreleri uygulanan radyasyondan yoğun olarak etkilenip kolaylıkla kontrol altına alınırken kimi kanserli hücre tipleri radyoterapiden yeteri kadar etkilenmemektedir. Bu gibi durumlarda radyoterapiye ek olarak cerrahi seçeneklerin de uygulanması gerekebilir.
Metastatik beyin tümörleri cerrahisi çoğunlukla dağınık olmayan, belli bir bölgede bulunan, büyük ve nörolojik belirtilere neden olan tümörlerde uygulanmaktadır. Metastatik beyin tümörünün yüzeyel olması, cerrahi öncesi tümörün tespiti ve cerrahi sırasında tümöre ulaşmayı kolaylaştırıp daha az beyin dokusuna zarar vermeyi sağladığı için cerrahinin yan etkilerini ve risklerini azaltmaktadır.
Metastatik beyin tümörleri cerrahisi sonrası tedaviyi desteklemek amaçlı radyoterapi ya da kemoterapi tedavisi uygulanabilir. Her ne kadar metastatik beyin tümörlerinde kemoterapi, cerrahi ya da radyoterapi kadar etkili olmasa da bazı tip kanserli hücrelerde yaşam süresini uzatmaya katkı sağlayabilir.
Derin Metastatik Beyin Tümörleri
Derin olan metastatik beyin tümörleri ise beyin tümörünün bulunduğu bölge beynin derin dokusudur. Beynin derin dokularında görülen metasatik beyin tümörlerinde tümörün bulunduğu bölgeye göre hastanın duygu durum düzenlemesi, hafızası, öğrenme işlevleri gibi karmaşık fonksiyonları etkilenebilir. Metastatik beyin tümörünün derin olması, cerrahi öncesi tümörün tespiti ve cerrahi sırasında tümöre ulaşmayı zorlaştırdığı için cerrahinin yan etkilerini ve risklerini arttırmaktadır.
Kafa Kaidesi Tümörleri
Kafa kaidesi frontal, etmoid, sfenoid, temporal ve oksipital kemikler tarafından oluşan, beyin ve boyun dokuları arasında bir bariyer görevi gören karmaşık bir anatomik kemik yapısıdır. Kafa kaidesi tümörlerinin klinik olarak değerlendirilmesi sınırlı olduğundan, bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans (MR) görüntüleme yöntemleri bu tip hastaların tanı ve tedavi sürecinde oldukça önemli bir rol oynamaktadır.
Özellikle son yıllarda görüntüleme yöntemlerindeki gelişmeler ile birlikte, tümörlerin sınırlarının cerrahi öncesi olarak net olarak tespiti, ayrıca tümörlerin hayati sinirsel ve damar yapıları ile ilişkilerinin ortaya konabilmesi mümkün olmuş ve bu sayede cerrahlar hayati riskleri olabildiğince azaltacak ve en iyi şekilde tümör temizliğini sağlayacak yaklaşımlar geliştirebilir hale gelmiştir.
Kafa kaidesinde yer alan tümörlerin bulundukları konumların, uzanımlarının ve çevrelerinde bulunan önemli dokularla ilişkilerinin doğru değerlendirilebilmesi ve tümörlerin özelliklerinin tespiti için kafa kaidesi anatomisinin detaylı olarak bilinmesi önemlidir. Kafa kaidesi frontal, etmoid, sfenoid, temporal ve oksipital isimli farklı kemiklerden oluşmaktadır.
Kafa kaidesi bu kemiklerin oluşturdukları ve sahip oldukları birçok farklı delik ve oluklar ile oldukça karışık bir anatomik yapı olup, kafa içi dokular ile kafa dışı yumuşak dokular arasında adeta bir bariyer görevi görmektedir. Ayrıca kafa içinde bulunan hayati yapıları dış etkenlerden koruyan en önemli yapıdır. Kafa kaidesi iyi ve kötü huylu kemik tümörleri ve metastazlar görülebilmektedir. Metastatik tümörler, erişkin hastalarda kafa kaidesinde en sık görülen tümör tiplerindendir.
Metastatik tümörler, sıklıkla kan yoluyla yayılma gösterdiklerinden, en çok klivus, petröz apeks, sfenoid üçgen ve kalvaryumdaki diploik kavite gibi kemik iliğinin yoğun bulunduğu kafa kaidesi yapılarında ortaya çıkarlar. Bunun dışında kafa kaidesinde en sık görülen kötü huylu tümör osteosarkom olup, genellikle önceden radyoterapi almış kişilerde ve Paget hastalığı olan hastalarda görülmektedir.
Osteosarkomlar kemik yapımı ve bu yapım sürecine eşlik eden agresif kemik zarı tepkisi ile karakterizedirler. Bunlar dışında kafa kaidesi tümörleri birçok farklı bölgede ve şekilde görülebilmektedirler. Ortaya çıktıkları bölgeye, tümörün tipine, uzanımına, büyüklüğüne göre farklı semptomlara sebep olabilirler ve ileri vakalarda hayati risk oluşturup hastada kalıcı hasarlara sebep olabilirler.
Tümörün bulunduğu bölgeye göre frontal fossa, temporal fossa, sfenoid kemik, clivus gibi anatomik yapılar etkilenebilir. Bunlardan frontal fossa tümörleri kafa kaidesinin ön bölgesini etkileyen tümör çeşitleridir. Temporal fossa tümörleri kafa kaidesinin yan taraflarında ortaya çıkan tümörlerdir. Kafa kaidesi tümörlerinin görülebileceği bir diğer bölge olan sfenoid kemik ise hem kafa kaidesinin orta kısmında bulunan hem de şakakların ön kısmının oluşumuna katkı sağlayan bir kemiktir.
Bir diğer yapı olan klivus ise kafa tabanının bir kısmınını oluşturan, beyni korumak ve yüz ile boyun etrafındaki diğer yapılardan beyni ayırmakla görevlidir. Kafa kaidesi tümörleri bu şekilde birçok farklı bölgede ortaya çıkabilmektedirler. Bulundukları bölgeye göre hem beyinde hem de çevre dokularda farklı etkilere sebep olabilirler. Bu doğrultuda kafa kaidesi tümörleri ortaya çıktıkları hastada birçok farklı semptom ile kendilerini belli edebilirler ve kimi durumlarda kontrol altına alınmadıkları takdirde ciddi hayati riskler oluşturabilirler.
Posterior fossa tümörleri cerrahisi
Posterior fossa kafanın arka 3’te 1’lik bölümüne denk gelen anatomik yapının ismidir. Beyin tümörlerinin ortaya çıktıkları bölgeler yaşa göre değişiklik gösterebilmektedir. Posterior fossa tümörleri supratentoryal ve infratentorial olarak iki bölgede bulunabilirler. Erişkin hastalarda beyin tümörlerinin yaklaşık olarak % 70-75 ’i supratentorial bölge olarak isimlendirilen beyincik ile beyin arasında ancak beyne yakın olan bölgede görülür.
Çocukluk çağında ise infratentorial bölge adı verilen, beyincik ile beyin arasında ancak beyne yakın bölgeye yerleşen tümörlerin oranı %60-70 seviyesindedir. Posterior fossa tümörlerinin semptom ve bulguları ilk olarak olarak kafa içi basınç artışına, ikincil olarak ise serebellar nukleuslar ve beyin sapı adı verilen nörolojik yapılara yönelik baskılara bağlı olarak gelişir.
Ayrıca vücudumuzda beynimiz ve omuriliğimiz boyunca bulunan beyin omurilik sıvısının (BOS) dolaşım yollarında tıkanıklık yaparak hidrosefali adı verilen beyin omurilik sıvısının birikerek kafa içi basıncın artmasına sebep olduğu bir sağlık problemine neden olabilir ve hidrosefaliye ait bulgu ve semptomlar ile hasta doktora başvurabilir.
Posterior fossa tümörüne sahip hastalarda tümörün yerleşimine, tipine, boyutuna, hastanın genel durumuna bağlı olarak farklı bulgular görülebilir. Ancak genel olarak hastalar baş ağrısı, bulantı, kusma, baş dönmesi, denge bozukluğu, hareketlerde koordinasyon bozukluğu olan ataksi, çoklu görmeye neden olan bir çeşit görme bozukluğu olan diplopi, kuvvet kaybı, görme bozukluğu gibi bulgularla doktora başvurmaktadırlar. Posterior fossanın yapısından dolayı hastaların şikayetlerinin ortaya çıkması ile posterior fossa tümörü tanısının konması arasındaki süre diğer beyin tümörleri ile karşılaştırıldığında oldukça kısadır.
Tümörün ciddiyetine göre bu süre daha da kısabilmekte ve 1 haftaya kadar inebilmektedir. Ancak kimi iyi huylu tümörlerde bu süre 1 sene kadar da uzayabilmektedir. Posterior fossa tümörü tanısı kesinleştikten sonra tedavinin hangi yöntemle yapılacağına karar verilir. Cerrahi tedavi uygulanması kararlaştırıldığında ise posterior fossa tümörü cerrahisi öncesi tümörün özellikle detaylı bir şekilde tespit edilmeli, çevresindeki dokulara hakim olunmalı ve cerrahi prosedür oluşturulurken gelişmiş görüntüleme yöntemlerinden destek alınmalıdır.
Cerrah tarafından cerrahi prosedür belirlendikten sonra posterior fossa tümörlerinde cerrahi çoğunlukla çivili başlık yardımıyla oturur pozisyonda gerçekleştirilmektedir. Ancak hastanın genel durumuna ve cerrahın görüşü doğrultusuna bağlı olarak bu durum değişiklik gösterebilir. Tümörün bulunduğu yere göre farklı bölgelerden giriş yapılarak tümör uzaklaştırılabilir. Yine aynı şekilde tümörün bulunduğu bölgeye ve yapısına bağlı olarak tamamı yada bir kısmı çıkartılabilir.
Tümörün kötü huylu olduğu durumlarda ya da tamamı çıkartılamadığı durumlarda cerrahi tedaviye ek olarak kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavi yöntemlerine de başvurulmaktadır. Posterior fossa tümörlerinin tedavisi son yıllarda tanı ve tedavi yöntemlerinin gelişmesi, cerrahi tekniklerin ve cerrahi teknolojilerin ilerlemesi, destekleyici tedavilerdeki ilerlemeler, kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavilerin desteğiyle büyük ilerlemeler kat etmiştir ve bu sayede tedavi ile hastalar için umut verici sonuçlara ulaşılmaktadır.
Köşe Tümörleri Cerrahisi
Tıbbi terminolojide beyincik ve beyin sapının birleşim noktası köşe olarak tanımlanmaktadır. Bu bölgede birçok farklı tipte tümör oluşabilmektedir. Ancak en sık görülen ve köşe tümörü dendiğinde akla ilk gelen tümör tipi sekizinci kafa siniri olan denge ve işitmeden sorumlu olan vestibüler sinirin kılıfında ortaya çıkan tümörlerdir. Bu tip tümörler genellikle iyi huylu ve yavaş ilerleyen tipte tümörlerdir.
Köşe tümörleri çoğunlukla vestibular sinire bası yaptıkları için duyma ve denge problemlerine neden olmaktadırlar. Eğer köşe tümörü çok fazla büyürse yüze yayılarak yüzün duyusunu algılamada görevli olan sinire de bası yapabilir. Bu gibi durumlarda yüzde uyuşma meydana gelebilir. Daha da fazla büyüyen tümörler bu sinirlerde ciddi hasarlar bırakabilecek şekilde basıya sebep olabilir ve bulgular yüz felcine kadar ulaşabilir.
Aynı şekilde aşırı büyümüş bir köşe tümörü beyin sapına bası yaparak hastada hayati tehlike meydana getirebilir ve hastada ciddi kalıcı hasarlar bırakabilir. Köşe tümörleri çoğunlukla tek taraflı görülmektedir. Ancak nörofibromatozis tip 2 adı verilen bir hastalık varlığında köşe tümörleri de iki taraflı görülebilmektedirler.
Tüm beyin tümörleri arasında köşe tümörlerinin oranı %8 seviyesindedir. Tümörün büyüyüp kalıcı hasarlar ya da hayati risk yaratabilecek bulgular oluşturmaması için erken tanı çok önemlidir. Çoğu köşe tümörü hastasında ilk belirti işitme kaybı olarak ortaya çıkmaktadır. Vestibular sinir etkileniminden dolayı baş dönmesi, baş ağrısı, çınlama gibi bulgular da ortaya çıkabilmektedir. Ciddi büyüklüklere ulaşan köşe tümörlerinde yüz felci, çift görme, yutma bozuklukları, yüz ağrısı ve uyuşma görülebilir. B
Bu nedenle bulgular henüz erken aşamadayken doktora başvurmak hastalığın erken dönemde kontrolü için önemlidir. Köşe tümörlerinin cerrahi tedavisi planlanırken cerrahi prosedür tümörün tipine, diğer sinirlerle olan ilişkisine, çevre dokuların durumuna göre belirlenir. Erken tanı ile tespit edilen küçük boyutlu tümörlerde cerrahi tedavi daha kolay uygulanır ve cerrahi sonrası işitme kaybı gibi istenmeyen yan etki oluşma riski çok az olur.
Ancak büyük tümörlerde cerrahi daha zorludur ve tümörün oluşturduğu yoğun basınçtan dolayı bölgedeki sinirler ve çevre dokular kalıcı hasar almış olabilirler. Bu gibi durumlarda cerrahi ile tümör tamamen uzaklaştırılırsa dahi tümörün bıraktığı hasar kalıcı olabilmektedir. Cerrahi tedavi köşe tümörleri için oldukça iyi sonuçlar vermektedir ve cerrahi sonrası köşe tümörünün tekrarlama riski %5’ten azdır. Tümörün bırakabileceği hasar dışında cerrahi tedavinin kendisinin de bazı komplikasyonları olabilir.
Bu komplikasyonlar beyin omurilik sıvısında sızıntı, beyni ve omuriliği saran meninks adı verilen zarın iltihabı olan menenjit, beyin omurilik sıvısının fazlalığı olan hidrosefali, yara enfeksiyonu şeklinde sıralanabilir. Bunlar dışında özellikle büyük köşe tümörlerinin cerrahisi sırasında daha sık karşılaşılan bir diğer komplikasyon da yüz felcidir.
Köşe tümörü cerrahilerinde yüz felci görülme riski %5-30 şeklinde bildirilmiştir. Cerrahi ile köşe tümörü temizlendikten sonra kalıcı hasar olmasa dahi denge problemleri ve baş ağrısı uzun bir süre daha devam edebilmektedir. Günümüzde gelişen cerrahi teknikler ve cerrahi teknolojiler sayesinde köşe tümörleri çok daha az komplikasyonla ve çok daha etkili bir şekilde tedavi edilebilmektedir.
3. Ventrikül İçi Beyin Tümörleri
Ventriküller beyin içerisinde bulunan, omurilik sıvısı ile dolu odacıklardır. İnsan beyninde 4 adet ventrikül bulunmaktadır. Bu ventriküller içerisinde beyin tümörleri gelişebilmektedir. Ventrikül içi tümörlerin görülme sıklığı tüm kafa içi tümör çeşitleri arasında %12-20 seviyesindedir.
Ventrikül içi tümörlerin ise %15’i 3. ventrikülde bulunmaktadır. Ventrikül içi tümörlerin bulundukları bölge ve zaman içerisinde yavaş bir şekilde büyümeleri nedeniyle ventrikül içi tümöre sahip hastalarda semptomların ortaya çıkması gecikebilmektedir. Ayrıca semptomların geç ortaya çıkması nedeniyle tanı gecikebilmekte ve büyük boyutlu tümörlerle karşılaşılabilmektedir.
Ventrikül içi tümörlerde, cerrahi öncesi değerlendirme, hastaya yönelik planlamalar, hasta yönetimi ve cerrahi tedavinin şekli önemli konulardır. Ventrikül içi tümörlerin bulundukları konum, büyüklük ve hücresel yapıları, ventrikül içindeki yayılımları, tümör yapısının ana besleyicileri, tümörün etki ettiği işlevsel beyin alanları ve hastada meydana gelen nörolojik bozuklukların derecesi tespit edilmesi önemli başlıklardır.
Ventrikül içi tümör cerrahilerinde amaç, beyinde bulunan önemli damarları ve beyin dokularını en fazla koruyacak yoldan ilgili tümöre ulaşmak ve çıkarmaktır. Ventrikül içi tümörlerde tümörün büyüklüğüne, şekline, bulunduğu bölgeye bağlı olarak kafa içi basınç artışında görülen baş ağrısı, görme problemi, konuşmada zorlanma, kafa karışıklığı, sinirlilik hali, tazyikli bir şekilde kusma, yüksek ateş, duyu kayıpları ve karıncalanma hissi, boyun sertliği ve nöbet geçirme gibi semptomlar görülebilir.
Bunlar dışında yine tümörün özelliklerine bağlı olarak hastada hareket bozuklukları, bazı sinirlerde felç, kısmi ya da tam görme bozuklukları ve hormonal bozukluklar gibi semptomlar da ortaya çıkabilmektedir. Ventrikül içi tümörlerin tespiti sırasında bu semptomlardan, klinik testlerden ve görüntüleme yöntemlerinden faydalanmaktadır.
Bilgisayarlı beyin tomografisi ve manyetik rezonans spektroskopi yardımıyla ventrikül içi tümörün bulunduğu bölge tespit edilebilmekte ve bu doğrultuda tedavi planlanabilmektedir. Bulunduğu bölge ve özellikleri tespit edilen tümörün cerrahi planlaması zorlu ve hayati öneme sahip bir prosedürdür. Bu planlamada cerrah ventrikül içi tümöre ulaşmak için kullanacağı cerrahi yolu belirlerken zarar görebilecek beyin dokularının özelliklerini, bu dokuların vücudun işleyişi önemlerini ve cerrahi tedavi sonrası oluşabilecek komplikasyonları göz önünde bulundurur.
Ventrikül içi tümör cerrahileri hem planlama aşaması olarak hem de uygulama olarak zorlu cerrahilerdir. Cerrahın ventriküle yönelik tüm yapılara yüksek hakimiyetinin olması önemlidir. Yapılan cerrahi planlama doğrultusunda cerrah ventrikül içi tümöre ulaşmak için kullanacağı kafa içi yolu ve kafa içine nereden giriş yapılacağını tespit etmiş olur.
Cerrahinin özelliklerine ve izlenecek yola bağlı olarak cerrahi sırasında ya da sonrasında oluşabilecek komplikasyon riskleri değişiklik gösterebilmektedir. Sonuç olarak bu tip cerrahilerde amaç ventrikül içi tümörün hastada en az oranda probleme neden olarak, en etkili şekilde uzaklaştırılmasıdır. Yapılan cerrahi müdahale sonrası hastalarda tümörün bulunduğu bölgeye olan etkisinin kalkması, kafa içi basıncın azalması gibi etkenlere bağlı olarak semptomlarda iyileşme, herhangi bir işlev bozukluğu kalmadan tam iyileşme görülebilmektedir.
4. Ventrikül İçi Tümörleri
Ventrikül içi tümörlerin ise %5’i 4. ventrikülde bulunmaktadır. 4. ventrikül içi tümörlerde tümörün büyüklüğüne, şekline, bulunduğu bölgeye bağlı olarak kafa içi basınç artışında görülen baş ağrısı, görme problemi, konuşmada zorlanma, kafa karışıklığı, sinirlilik hali, tazyikli bir şekilde kusma, yüksek ateş, duyu kayıpları ve karıncalanma hissi, boyun sertliği ve nöbet geçirme gibi semptomlar görülebilir. Özellikle 4. ventrikül etrafında bulunan ve zarar gördüğü takdirde hastada ciddi kalıcı sağlık problemlerine yol açabilecek yapıların bulunması nedeniyle cerrahın ventriküle yönelik tüm yapılara yüksek hakimiyetinin olması önemlidir.
Kafatası kemiği / saçlı derinin basit tümöral kitleleri
Kafatası tümörlerinin klinik olarak değerlendirilmesi sınırlı olduğundan, bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans (MR) görüntüleme yöntemleri bu tip hastaların tanı ve tedavi sürecinde oldukça önemli bir rol oynamaktadır. Kafatasında yer alan tümörlerin bulundukları konumların, uzanımlarının ve çevrelerinde bulunan önemli dokularla ilişkilerinin doğru değerlendirilebilmesi ve tümörlerin özelliklerinin tespiti için kafatası anatomisinin detaylı olarak bilinmesi önemlidir.
Kafatası frontal, etmoid, sfenoid, temporal ve oksipital isimli farklı kemiklerden oluşmaktadır. Kafatası bu kemiklerin oluşturdukları ve sahip oldukları birçok farklı delik ve oluklar ile oldukça karışık bir anatomik yapı olup, kafa içi dokular ile kafa dışı yumuşak dokular arasında adeta bir bariyer görevi görmektedir. Kafatasında iyi ve kötü huylu kemik tümörleri ve metastazlar görülebilmektedir. Metastatik tümörler, erişkin hastalarda kafatasında en sık görülen tümör tiplerindendir.
Metastatik tümörler, sıklıkla kan yoluyla yayılma gösterdiklerinden, en çok klivus, petröz apeks, sfenoid üçgen ve kalvaryumdaki diploik kavite gibi kemik iliğinin yoğun bulunduğu kafatası yapılarında ortaya çıkarlar. Bunun dışında kafatasında en sık görülen kötü huylu tümör osteosarkom olup, genellikle önceden radyoterapi almış kişilerde ve Paget hastalığı olan hastalarda görülmektedir. Bunlar dışında kafatası tümörleri birçok farklı bölgede ve şekilde görülebilmektedirler.
Kafatası dışında saçlı deri üzerinde de bir takım tümöral oluşum görülebilmektedir. Deri tümörlerinin yaklaşık %2’si saçlı deride görülmektedir. Bu tümörler doğrudan saçlı deride ya da metastatik olarak başka bir vücut bölgesinden iletilerek ortaya çıkabilmektedirler. Deri üzerinde saç bulunması çoğu zaman tümörün tespitini zorlaştırmakta ve tanıyı geciktirmektedir.
Bu durum saçlı deride ortaya çıkan tümörün tespit edilene kadar fazla ilerlemesine ve hastalığın tedavisinin zorlaşmasına sebep olabilmektedir. Tüm saçlı deri tümörlerinin %1-2’si kötü huylu iken, tüm kötü huylu deri tümörlerinin %13’ünü saçlı deri tümörleri oluşturur. Saçı derideki kötü huylu tümörler için risk oluşturabilecek faktörler ultraviyoleye maruz kalmak, radyoterapi almak, genetik yatkınlık gibi sıralanabilir.
Yapılan bazı çalışmalarda özellikle saçı kısa erkeklerin ultraviyoleye daha fazla maruz kaldıkları için daha fazla risk altında olduğu, kadınların ise saçın ultaviyoleden koruması sayesinde daha az risk altında olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle güneşin zararlı olabilecek yoğunlukta olduğu zamanlarda uzun süre güneşe maruz kalmamak, gerekliyse şapka kullanmak gibi önlemler saçlı deri tümörü risklerinden korunmak için önemlidir.
Konveksite tümörleri cerrahisi
Konveksite tümörleri, konveksite meningiomları olarak görülürler. Meningiomlar, beyni saran zarlarda meydana gelen, yavaş ilerleyen ve çoğunlukla iyi huylu olan tipte tümörlerdir. Bu nedenle meydana gelen bulgularda hafif bir şekilde ilerleme gösterebilir.
Günümüzde bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans gibi görüntüleme tekniklerinin gelişmesi, daha sık radyolojik incelemeler yapılması nedeniyle bu tip tümörlerin tesadüfen tespit edilme sıklığı da artmıştır. Meningiomlar beynin içerisinde değil, beyin zarında ortaya çıktıkları için teknik olarak beyin tümörleri değildirler.
Ancak meningiomlar beyin üzerinde oluşturdukları bası nedeniyle beyinle alakalı belirtilere sebep olmaktadırlar. Meningioma sahip olan hastalar en sık olarak yavaş bir şekilde ilerleyen baş ağrısı nedeniyle doktora başvururlar. Ancak çoğu durumda meningiomlar kişide ömür boyu hiçbir bulguya sebep olmadan sessiz kalabilirler. Bu gibi durumlarda ancak check up sonrasında ya da başka sebeplerle yapılan tetkikler sırasında bu meningiomlar tespit edilirler.
Konveksite meningiomları genel olarak beynin üst ve dış kısmında ortaya çıksalar da ortaya çıktıkları alana göre hastada farklı bulgulara sebep olabilirler. Bu bulgular baş ağrısı, nöbet, kol ve bacaklarda güçsüzlük, görme ve işitme kaybı, net düşünmede zorluk, yürüme problemleri, koku kaybı şeklinde sıralanabilir. Ancak kontrol edilmediği için fazla büyüyen tümörler beyin ve hatta omurilik üzerinde yoğun basıya sebep olarak çok ciddi hayati problemlere sebep olabilirler.
Bu problemler ağrı kesiciler ile dindirilemeyen baş ağrıları, felç, hormonal bozukluklar, görme kayıpları, epilepsi nöbetleri, beyin kanamaları şeklinde sıralanabilirler. Meningiomların oluşma nedenler kesin olarak bilinmemektedir. Ancak yapılan çalışmalar genetik faktörler, radyasyon maruziyeti, kafa travmaları ve hormonal değişiklikler gibi nedenlerin meningiom oluşumunda etken olduğunu düşündürmektedir.
Meningiomlar genellikle metastaz yapmadıkları, yavaş ilerledikleri ve iyi huylu oldukları için erken tespit edildiklerinde tedavileri ve kontrolleri kolay bir şekilde yapılabilmektedir. Ancak bu yavaş ilerleyiş ve bulguların da yavaş ortaya çıkması kimi zaman tanıyı zorlaştırmakta ve tümörün ilerlemesine neden olmaktadır. Bu nedenle görüntüleme yöntemleri ve yapılacak olan nörolojik muayeneler erken tanı için çok önemlidir.
Konveksite tümörü teşhisi konduktan sonra çoğunlukla ilk tedavi seçeneği cerrahi tedavi olmaktadır. Ancak kimi zaman konveksite tümörünün şekline, boyutuna, bulunduğu konuma, uzanımına bağlı olarak tümörün tamamının çıkarılması mümkün olmayabilir ya da cerrahi girişim yüksek hayati riskler barındırabilir. Bunun dışında bulgu vermemesine rağmen tesadüfen tespit edilen ve küçük boyutta olan konveksite tümörlerinde cerrahi tedavi yerine klinik takip tercih edilebilir.
Takip sırasında konveksite tümörünün büyümediği, büyüse dahi hastaya zarar verebilecek büyüklüğe ulaşmadığı ve menopoz döneminde küçülen türden olduğu tespit edilirse hasta tedavi olmadan yaşamını sürdürebilir. Ancak takipler sırasında tümörün büyüdüğü, hastada bulgulara sebep olduğu tespit edilirse cerrahi tedavi seçeneği uygulanır. Meningiom cerrahi çoğunlukla yüksek başarı ile sonuçlanmaktadır ve cerrahi tedavi sonrası hastanın bulgularında büyük oranda iyileşme gözlenir.
Faydalı Kaynak: https://www.turnog.com/turnogDATA/userfiles/file/Meningiomlar.pdf
Servikal intramedüller tümör eksizyonu
Omurilik tümörleri, omurilik üzerinde görülen tümörlerdir. Genellikle benign karakterde ve yavaş büyüyen tümörler olarak tanımlanırlar. Merkezi sinir sistemi tümörlerinin yaklaşık 5’te 1’i omurilik kanalında bulunur. Omurilik tümörleri yerleşimlerine göre ekstradural, intradural ekstramedüller ve intramedüller (omuriliğin içinde olarak gruplandırılırlar.
Ekstradural tümörler, omuriliği saran dura mater isimli zarın dışında yer alan tümörlerdir. İntradural ekstramedüller tümörler, dura materin içinde, omuriliğin dışında yer alan tümörlerdir. İntramedüller tümörler dura materin ve omuriliğin içinde yer alan tümörlerdir. İntradural ekstrameduller tümörlerin büyük bir kısmını schwannoma-nörofibroma ve meningiomlar oluştururken, küçük bir kısmını dermoid, epidermoid, anjiom lipom ve ependimom türü tümörler oluşturur. İntramedüller tümörler ise genellikle ependimoma ve astrositoma tipindedir.
Ayrıca hemanjioblastoma, dermoid, epidermoid, lipom, teratom ve oligodendrogliom tipinde intramedüller tümörler görülebilir. Erişkinlerde en sık ependimoma tipinde tümörler görülür. Sıklıkla lumbosakral bölgeyi tutar. Astrositoma tipinde tümörler çocuklarda ve gençlerde daha yaygındır. Genellikle torakal ve servikal bölgede yerleşim gösterirler. Omurilik tümörleri, lokalizasyonuna, etkilediği sinir ve omurilik bölümlerine göre farklı bulgular gösterebilir. Omurilik tümörlerinin çoğunda en sık görülen belirti ağrıdır. Ağrı, omurganın farklı bölümlerinde ortaya çıkabilir, lokalizasyonu değişkenlik gösterebilir ve fiziksel aktivite ile artabilir. Tümör omuriliğe bası yaptığında omurilik bası bulguları ortaya çıkar.
Servikal bölgede oluşan bir basıda boyunda ve kollarda uyuşma, ağrı, karıncalanma gibi bulgular görülür. Omurilik tümörleri zamanla ilerleyen güçsüzlük, kollara ve bacaklara yayılan duyu kaybı, ağrı, uyuşma bulgularıyla seyreder. Tümörün yapısına ve büyüme hızına bağlı olarak bulgular yavaş veya hızlı şekilde kötüleşebilir. Omurilik tümörlerinde bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans, sintigrafi veya pozitron emisyon tomografi yöntemleriyle tanı konulabilir. Tümörün yapısını ve tipini incelemek amacıyla biyopsi yapılabilir. Omurilik tümörlerinde çeşitli cerrahi tedavi yöntemleri uygulanır.
Cerrahi tedavinin amacı tümörün tamamen veya kısmen çıkarılmasını sağlamak ve tümörün neden olduğu baskıyı ortadan kaldırmaktır. Cerrahi tedavi yöntemine tümörün benign ya da malign karakterde olması ve tümörün yapısı gibi özellikler değerlendirilerek karar verilir. Servikal intramedüller tümör eksizyonunda, omurilik üzerinde tümörün bulunduğu bölge kesilerek çıkarılır. İntradural ve intramedüller yerleşimli, çok büyük olmayan benign tümörler kolaylıkla çıkarılır. Servikal intramedüller tümör eksizyonu cerrahisi, gerektiği durumlarda laminektomi veya laminotomi teknikleriyle birlikte uygulanabilir.
Yalnızca omuriliğinn temizlenmesi yeterli olmadığında yakın komşuluğunda bulunan vertebra bölümleri de çıkarılabilir. Cerrahi sonrasında eğer tümör tamamen çıkarılmamışsa tümörün tekrar büyüme olasılığı bulunur. Bu durumda tümörün yeniden büyümemesi için kemoterapi ve radyoterapi gibi ek tedaviler uygulanır. Servikal intramedüller tümör eksizyonu sonrasında operasyon bölgesinin hijyeni oldukça önemlidir.
Pansumanların düzenli yapılması, ağır fiziksel aktiviteden kaçınılması ve ilaç tedavisinin aksatılmaması iyileşmenin hızlanmasını sağlar. Başarılı bir servikal intramedüller tümör eksizyonu sonrasında hastanın omurilik basısına ait bulguları ortadan kalkar. Tümörün boyutlarına bağlı olarak iyileşme süresi değişiklik gösterir
Vimfay International Health Services